Günümüzde Bozkır Kazası’nın Ulupınar, Hacılar, Işıklar ve Yazdamı yerleşimleri arasındaki dağlık bölgede, “Zengibar Kalesi” olarak bilinen ve Hellenistik dönemin önemli kentleri arasında yer alan “İsaura”, antik çağda bölgenin başkentliğini yapmış önemli bir yerleşim olup, ilk defa 1837 yılında İngiliz Seyyah W. J. Hamilton tarafından keşfedilmiştir.
Konya’ya 112 km mesafede bulunan Zengibar Kalesi, Bozkır kent merkezine 16 km uzaklıkta olup, kaleye ulaşmak için Konya-Bozkır ana yolunun 108. km’sinde Yazdamı-Hisarlık-Işıklar tali yoluna dönmeniz gerekecektir. Yol ayırımında suyu oldukça leziz bir çeşme ile karşılaşacaksınız. Buradan tali yolu takip ederek kısa süre içerisinde Zengibar’a ulaşabilirsiniz. Ancak çeşme başında bir süre mola vermenizi ve çevrenin havasını doyasıya teneffüs etmenizi tavsiye ederim.
Işıklar yolu üzerinde yeterince yön levhası bulunmadığından, yol üzerinde yavaş hareket etmelisiniz. Işıklar’ı çıkar çıkmaz, kızıl kumlu bir yol üzerinde üç km kadar daha ilerledikten sonra antik kentin güney nekropolünü de içine alan bir düzlüğe ulaşacaksınız. Buradan yukarıya doğru hareket ederseniz kısa sürede tarihî yapıların olduğu surlarla çevrili tepeyi görürsünüz. Yolun sonunda oldukça yüksek eğimli bir yokuş nedeniyle ancak arazi araçlarıyla kale kapısının önüne kadar ulaşmak mümkündür. Bu nedenle aracınızı aşağıda uygun bir yerde park ederek, yaklaşık 200 m uzunluğundaki yokuşu yürüyerek tamamlamanız gerekiyor. Hem böylece coğrafyanın zorluğunu hissederek kentin kuşatmalar karşısında gösterdiği direnci bir parça tasavvur etmeniz de mümkün olacaktır. Yokuş çıkarken attığınız her adımda, Zengibar’ın ihtişamını hissedecek, kale kapısının önünde nefes nefese kaldığınızda kentin niçin buraya inşa edildiğini fazlasıyla idrak etmiş olacaksınız.
1.816 m yüksekliğindeki Asar Tepe’nin üzerinde kurulmuş olan Zengibar Kalesi’ne yapacağınız ziyareti, bahar ve yaz mevsimlerinde, sabahın erken saatlerinde planlamanızı, beraberinizde su ve yiyecek getirmenizi ve en azından iki saatinizi buraya ayırmış olmanızı tavsiye eder gidenler. Göreceksiniz ki Asar Tepe, yüksekliği ve doğal yaşam için elverişli çevresiyle Orta Torosların İç Anadolu’ya bakan kesiminde tahkimli bir kent kurmaya yönelik çok uygun bir zirvedir. Yukarıya çıktığınızda sarp uçurumlarla çevrili tepenin; Konya, Seydişehir, Karaman, Hadim yörelerini kontrol altında tutabilen hâkim bir noktada olduğunu fark edeceksiniz. Eğer hava uygunsa Toroslar ve Suğla Gölü’nü izlerken bu hâkim tepenin, İsauralılar tarafından bilinçli olarak seçilmiş olduğunu düşüneceksiniz. Burası hem doğal tahkimatı hem doğal su kaynakları hem de çevresindeki tarım arazileri ile yaklaşık beş bin kişilik bir nüfusa rahatlıkla yetebilecek durumdadır.
Bugüne kadar yapılan araştırmalarda tepenin doğal savunma sistemi henüz 14 tanesi tespit edilebilmiş 250-300 m aralıklarla birbirini görecek şekilde inşa edilmiş kuleleriyle kimi yerlerde 3 m’den fazla kalınlıkta ve 4 km uzunluğundaki surlarla çevrelendiği tespit edilmiştir. Kaynaklar İsaura’nın uzun süre ele geçirilememesinin iki ana nedeni olarak kentin çok iyi korunan surlarını ve cesur askerlerini gösterir. Orta Anadolu’nun Efes’i olarak nitelendirilen bu antik kentin, sur duvarları ve sağlam kuleleri dışında akropol ve şehir kapısı, sütunlu caddesi, zafer takı, bazilika ve kiliseleri, antik taş ocakları ve nekropol alanları yanında çok sayıda muhteşem yapısı bulunmaktadır.
Roma’ya en görkemli çağını yaşatan meşhur imparator Hadrianus (MS. 117-138) anısına yapılan zafer takı herkes tarafından bilinen kentin en gözde yapısıdır. İmparator Hadrianus’un Zengibar’a yaptığı ziyaretin anısına yapılmış olan bu anıt son derece önemli olup günümüze kadar büyük oranda korunmuş, yıkılan bölümlerine ait malzemeler yapının altında yığılmış kalmıştır. Ayağa kaldırıldığında görsel olarak kentin en gösterişli yapısı zafer anıtı olacaktır. Kentin bir diğer önemli yapısı olan Hadrianus Zafer Takı’nın hemen yanında İsaura’nın en büyük binası durumundaki Basilika da yıkıntılar arasında asırlardır öylece uzanmaktadır. Rivayettir ki burada 30’a yakın kilise yer almaktaydı.
İsaura Antik Kenti son yüzyıl içinde fazlasıyla yağmalanmış, özellikle define avcıları tarafından delik deşik edilmiş ve bütün kent bir köstebek yuvası haline getirilmiş durumdadır. Neredeyse kalenin tüm taşları yıkılmış ve kentteki tarihî yapılar, su kemerleri, tapınaklar ve lahitler tamamen yağmalanmıştır. Ne yazık ki çevre yerleşimlerde cami, okul ve ev yapımında kullanılan taşların büyük bir kısmı Zengibar’dan alınıp götürülmüş, kentte ait bazı mimarî parçalar bu yapıların duvarlarında süs olarak kullanılmıştır.
Zamanın ve insanların etkisiyle harabe haline gelen tarihî İsauria Antik Kenti’nin bulunduğu bölge bugüne kadar yeterince korunamamıştır. Neyse ki Antik kent, 1988 yılında Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile tescil edilmiş ve 2006 yılında 1. ve 3. derece arkeolojik sit alanı olarak belirlenmiştir. Ayrıca 2010 yılından itibaren Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü izniyle Aksaray Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Doğanay başkanlığında yüzey araştırmaları başlatılmış, antik kentin merkezindeki kalıntılar büyük oranda temizlenmiş ve kent bir parça ortaya çıkarılmıştır.
Herkesin malumudur ki yapılan kazı çalışmaları sonucunda Orta Anadolu’nun Efes’i olarak gösterilen Zengibar ayağa kaldırılarak, turizme kazandırılırsa Bozkır ve çevresi ülkemizde önemli bir cazibe merkezi haline gelecektir. Böylece hayli meşakkatli ve uzun yolculuklar sonunda kenti görenler sadece tarihçiler, arkeologlar, fotoğraf sanatçıları ve seyyahlar olmayacaktır.